1235-1242 Yıllarında Moğollar Gürcistan Krallığını işgal etti. Kültürel olarak filizlenmiş ve ekonomisi düzelmiş olan devlet yıkıcı savaşlara maruz kaldı. Ülke gerileme sürecine girdi. Moğol baskınlarına maruz kalmayıp kurtulan sadece Batı Gürcistan oldu. Çin’den başlayıp Polonya’ya kadar uzanan o çok büyük imparatorluğun sınırları içerisinde onların ayak basmadığı tek yer neredeyse Batı Gürcistan idi. Moğollar Gürcistan’da hemen kendi yönetimlerini kurmaya gayret ettiler ve ülkeyi sekiz tümene ayırdılar, tümenlerin başına da birer Gürcü prensi (Eristavi) getirdiler. Batı Gürcistan’da iki tümen kuruldu ve bunların başına Raç’a Eristavı (prens) Kakhaber Kakhaberidze ve Samegrelo yöneticisi Tsotne Dadiani atandı [1].

Kral Tamari zamanından beri Batı Gürcistan’ın neredeyse tamamını yöneten Dadiani sülalesi bu dönemde de yetkisini korudu. Tsotne Dadiani’nin yönetimine verilen alanlar Çoruh Nehri’den başlayıp Gürcistan Krallığının sınırının geçtiği Nikopsia’ya (bugünkü Tuapse) kadar uzanan Gürcistan’ın Karadeniz kıyıları idi. Moğollar kendi kural ve teşkilat yapılarının Gürcistan Krallığı içerisinde etkili olamayacağına kısa sürede inandılar ve krallığı 1247 yılında yeniden hayata geçirdiler, ancak krallık tahtına bu kez iki aday birden oturdu, bunlardan biri Kraliçe Rusudan’ın oğlu VI. Davit, diğeri ise Laşa oğlu VII. Davit idi. Tamari’nin torunlarının aynı anda Gürcistan tahtına oturmaları çok kısa sürdü. XIII Yüzyılın ikinci yarısında Rusudan oğlu VI. Davit Moğollardan ayrılıp Moğolların dokunmadığı Batı Gürcistan’a geçti ve İlhanlılar’dan ayrılıp bağımsızlığın temelini attı. Kral Davit Batı Gürcistan’da sevinçle karşılandı ve buradaki Eristaviler ona bağlılıklarını bildirdi. Moğollara bağlı Gürcistan aslında bundan sonra ikiye ayrıldı ve Doğu Gürcistan Moğol hâkimiyeti altında olup buranın tahtında VII. Davit otururken Batı Gürcistan’da ise VI. Davit Moğolların giremediği ve tamamen bağımsız bir krallık kurdu. Dadidani soyuna gelince, onların sadakati nedeni ile Kral Davit Dadiani’lerin yetkilerini daha da artırdı.
XIII. Yüzyıl Doğu Gürcistan için (komşu ülkelerde olduğu gibi) yıkım dönemidir. Batı Gürcistan Krallığı ise özellikle VI. Davit döneminde çok büyük gelişme gösterdi, ülkede kültür gelişti, ekonomik durum iyileşti, ülkenin uluslar arası alanda otoritesi arttı. Doğu Gürcistan ise gerçekte sürekli Moğolların saldırıları ve buraya demir atmış olmaları nedeni ile tahrip olmuştu. Vergi toplayıcıların zorbalığı sonucunda da Doğu Gürcistan’da halktan çok sayıda kişi düzlük alanları terk ediyor ve daha özgür dağlık alanlara yerleşiyordu, bu yüzden tüm bölgeler ıssız hale geldi. Buna bir de Gürcistan’ın ortasına Osetlerin gelip yerleşmesi eklenince bu kolonizasyon yeni bir problem oluşturdu. Sonrasında birkaç kral bu konuyu çözmek için uğraştı fakat onların gayretleri boşa çıktı. Aynı zamanda 1266 yılında Samtske Beyliği Doğu Gürcistan Krallığından ayrıldı, orası Kaan’ın özel mülkü oldu ve başına da Cakeli hanedanı getirildi. Bu andan itibaren Gürcistan Krallığı artık üçe bölünmüştü.

V. Giorgi’nin tahta çıkması ile birlikte XI. Yüzyılın başından itibaren durum değişmeye başlamıştır. Bilge siyasetçi ve yeteneği tartışılmaz bir diplomat olan V. Giorgi kan dökülmeden hem ülkeyi birleştirmeyi hem de Moğolları Gürcistan’dan çıkarmayı başardı. Kral Giorgi Gürcistan’a yerleşen Osetleri de yenerek ülkeden çıkardı, yaramaz Eristavileri yok etti, yine vergi toplama yetkisini de Moğollardan kendisi aldı. Onların baskınları da son buldu. Bundan sonra Giorgi tüm dikkatini ülkeyi birleştirmeye verdi. 1329 yılında Batı Gürcistan’a geçerek bu bölgeyi birleştirdi, yine 1334 yılında Samtkhe Bölgesini itaat altına alarak kendi yönetimine soktu. Kral Giorgi 1335 yılında Moğollara vergi ödemeyi de kesti ve onları Gürcistan’dan çıkardı. Ülke yeniden yükselme dönemine girdi.
Bu dönemde Batı Gürcistan’da ilginç gelişmeler oluyordu. 1293 yılında Kral VI. Davit’in ölümünden sonra tahta onun varisi Konstantine çıktı. Bu dönem bir açıdan kültürel yükseliş dönemi diğer taraftan ise sürekli anarşi dönemi özelliği taşır. Tarihsel kaynaklara göre bu dönemde Batı Gürcistan Eristavları (prensler) olan Gurieli’ler, Dadiani’ler, Şervaşidze’ler ve Svaneti yöneticileri kendi beyliklerinde yetkilerini artırdılar, Krallık idaresinin etkisinden uzaklaştılar ve belli bir mesafe oluştu [2].
1323 yılında I. Giorgi Dadiani (1330*-1323) öldü ve onun oğlu I. Mamia Dadiani (1323-1345) Eristavi (prens) oldu. 1327 yılında ise Kral I. Konstantine öldü ve kardeşi Mikheil tahta geçti ancak krallığı çok kısa sürdü. Mikheil’in küçük yaştaki oğlu Bagrat krallığa hâkim olamadı, böylece Batı Gürcistan’da siyasi kriz tehlikesi doğdu. Tam bu dönemde ileri gelenler Kral Giorgi’yi seslendiler, Kral Giorgi de büyük bir ordu ile Batı Gürcistan’a geçti ve prens Bagrat’dan keleleri aldı. Bundan sonra Eristavi’ler olan Mamia Dadiani, Svaneti Valisi, Gurieli ve Şervaşidze, Kral Giorgi’ye gelerek Krallığını kutladılar. Kral da Eristaviliklerini onayladı ve böylece Batı ve Doğu Gürcistanı tekrar birleştirdi [3].
Bu uygun ortamda Gürcistan’a ilgi birden arttı. Kral Giorgi’nin Mısır Sultanı ile sıkı ilişkisi vardı, elçilerini göndererek Gürcistan için güncel olan konuları karara bağladı. Roma’da bulunan Papa XXII İoane de bu dömende Gürcistan’a ilgi duydu. Kral Giorgi ile mektuplaştı. Tüm bunlar 1329/1330 yılında Katolik Piskoposluk merkezinin Smirnia’dan (bugünkü İzmir) o dönem daha güvenli bir yer olan Tbilisi’ye (Tiflis) taşınması ile sonuçlandı. Bununla Gürcistan’ın uluslararası otoritesi önemli ölçüde yükseldi. Giorgi Avrupa ülkeleri ile olan ilişkileri genişletti ve Fransa Kralı VI. Philip’e kutsal toprakların geri alınması için 30.000 kişilik ordu ile yardım edeceğine dair söz verdi. Venedikli ve Cenevizli tüccarlar da Gürcistan’da kendilerini güvende hissediyordu. Onların yazdıklarına göre o dönem Gürcistan güvenli bir ülke, başkenti de nüfusu kalabalık ve zengin bir şehir olan Tiflis idi.

Batı Gürcistan’da da önemli gelişmeler yaşanıyordu ve V. Giorgi’nin akıllıca siyaseti sayesinde kan dökülmeden ülke birleşti. Yine daha önceleri olduğu gibi şimdi de bu tarafın lideri Dadiani soyu oldu. Gürcistan Kralı Giorgi, I. Mamia Dadiani’ye (1323-1345) bölgeden asker toplama yetkisini ve yine önemli şehirlerin valiliğini de verdi.
Papa 1318 yılında İlhanlı Moğol Devletinde Katolik Sultaniye Piskoposluğu kurdu, aynı dönemde Sevastapol (yani Sokhumi) piskoposluğu da bağlandı, Piskopos olarak Bernardo Moro görevlendirildi, 1330 yılında da Petre Geraldi onun yerini aldı [4]. Yeni Piskopos aynı yıl Canterbury (İngiltere) Başpiskoposu ve İngilterenin başka kilise görevlilerine hitaben özel mesajlar içeren ve metni bugün bize kadar ulaşan bir mektup yazdı. Bu detaylı mektuptan Sokhumi kentinde ve tüm Gürcistan’da o dönemin siyasi-dini gelişmeleri gibi XIV. Yüzyılın 20’li yıllarındaki etnik yapı da iyi anlaşılmaktadır: Efendim, Canterbury Başpiskoposu, Tanrının lütfu ile tüm İngiltere Krallığının mükemmel şahsiyeti. Krallığın başpiskoposları ve piskoposları, bu krallığın adamı Alt (kvemo) Gürcistan’da Sebastapol piskoposu Petrus Tanrının izni ile size yazıyor. Burada mağrur bir şehir var ve ben buraya papalığın izin ve isteği ile hizmet için atanmış bulunmaktayım. Duyduğuma göre bir zamanlar 100 Hıristiyan burada Saracenlere satılmış (Saracen-haçlı seferleri döneminde batılıların Müslümanlara verdiği ad), onlar bu Hiristiyanları Saracen ülkelerine götürmüşler ve onları da Saracen yapmışlar (Müslümanlaştırmışlar). Ben kendi açımdan burada insanların ticarete konu edilerek suç işlenmesine karşı çıkıyorum fakat buranın amirleri Hıristiyan olmalarına rağmen ne bu konuda ne de başka konularda beni dinlemiyorlar çünkü onlar Yunanlıların skizmi (bölücü) mezhebindenler (Ortodoks olduklarını söylüyor). Bu mektubu getiren Jakhia de Kremona… o kadar fakir ki onun tüm varlığı yolun yarısı için bile yeterli olmaz, benim de ona hiçbir şey verme imkanım yok çünkü ne bir kilisem ne de başımı sokacak bir evim var. Ona verecek bir dinarım bile yok. Pazar günleri bazı fakir Gürcülerin yardımını ancak alıyorum. Bu ülkenin amiri tüm Gürcistan ordusunun da komutanı, o batı Hıristiyanlarına (Katolikler) tüm orduları ile Saracenlere (Müslümanlara) karşı yardım etmeye hazır. O, iki Gürcü Krallığının geleneklerine rağmen buralı Katoliklere mezarlık için yer verdi, ölen Katolikleri Skizmatikoslardan (bölücülerden –Ortodoksları kastediyor) ayırt etmedi fakat Ortodokslar Katoliklerin ölülerini kendi mezarlıklarına kabul etmediler. Bu yüzden, yukarıda bahsettiğim mezarlığın verilmesinden Ortodoks piskopos ve din adamları çok rahatsız oldu çünkü bu mezarlık nedeni ile Latinlerin defin hakları onların elinden çıkıyor. Bu nedenle rahatsızlık o derece büyüdü ki Latin Katolikler tarafından mezarlığın ortasına dikilen haç söküldü ve aynı şekilde Latinlerin dikilen 15 mezar taşı da yıkıldı. Latinler bunları yeniden yaptı. Buralı Ortodoks din adamları ve halk Müslümanların ve Yahudilerin de desteğini alarak Başpiskoposa (Batı Gürcistan Başpiskoposu) gittiler… Sabastopol (Sokhumi) şehrinden M.S. 1330 yılında Kral Eduard’ın (İngiltere Kralı-III. Eduard) krallığına yazılmıştır [5].
Gerçekten de Geraldi’nin mektubu bize o döneminin siyasi gelişmelerini de sergiliyor. Öncelikle bahsettiği 100 Hıristiyan köleye dikkat çekmek ve bu konuda bir şey söylemek gerekiyor. 1250 yılında Mısır’da kendisi de bir Memlük (köle) olan Baybars gücü ele geçirdi. Bundan sonra Mısır ordusunun Memlüklerle (köle) doldurulması onların iktidarının görevlerinden biri haline geldi. Mısır Sultanı Karadeniz’e gemi göndererek oradan köle getirmek için Bizans İmparatorundan da izin aldı. Başka Müslüman ülkelerde de kölelere büyük talep vardı. Avrupa ülkelerine gelince, orada da XIII-XV. Yüzyıllarda köle ticareti sıradan bir olaydı. XIV. Yüzyılın başlarında Karadeniz kıyılarına Cenevizliler yerleşince köle ticaretini onlar ele aldı ve tekelleştiler. Kölelerin ana grubunu Altın Ordu Devleti içerisindeki halklardan insanlar (Kıpçaklar, Tatarlar, Ruslar, Çerkezler, Ciketler, Alanlar, Dağıstanlılar) oluşturuyordu. Gürcistan’a gelince, Cenevizlilerin Gürcistan’da bu işi yapmaları çok zordu. Birincisi Gürcistan o dönemde çok güçlü bir devletti ve bu köle ticareti sürecini engelleyecek imkâna sahipti, ikincisi de Gürcistan kilisesi buna benzer faaliyetlerle her zaman mücadele ediyordu. Bu nedenlerledir ki XV. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Gürcistan’dan götürülen kölelerin sayısı önemsiz bir düzeydedir [6]. Geraldi de “duyduğuma göre bir zamanlar burada 100 Hıristiyan Saracenlere satılmış” şeklinde sadece kulaktan dolma bir bilgiye sahiptir.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da Geraldi’nin Gürcistan’da dini konularla ilgili bağımlılığıdır. O, bir Katolik piskopos olarak Ortodokslardan olumsuz şekilde söz ediyor ve onları “bölücü” olarak nitelemesi de doğaldır. Katoliklerin o dönemde Ortodokslara bakış açısı böyle idi fakat özellikle o dönemin Gürcistan’ı olağandışı bir şekilde başka inançlara toleransı ile seçkin bir konuma sahip iken başka inançlardaki halkın XIV. yüzyılım Sokhumi kentinde az sayıdaki Katoliğe neden karşı oldukları hususu anlaşılır değildir. Aynı zamanda Gürcistan Krallığı yönetiminin isteği ile Katolik piskoposluk merkezi Tiflis’e taşındı. Bunun sebebi elbette tamamen siyasi idi. Kartvel (Laz-Gürcü), Müslüman ve Yahudi tüccarlar daha sonra kendilerine rakip olmamaları için Cenevizlilerin Sokhumi’de kendi yönetimlerini oluşturma yetkisine kavuşmasını, daha geniş şekilde buraya ayak basmalarını, ticaret kolonisi oluşturmalarını istemiyorlardı. Bu senaryo onları ticari faaliyetlerinde tamamen tehdit ediyordu çünkü onlar iyi biliyordu ki Cenevizliler ticarette çok büyük usta idiler.
Üçüncü husus, şehirdeki ve ülkedeki yönetim konusudur. Geraldi “Alt (aşağı) Gürcistan” (inferioris Georgianae) ifadesi ile tabi ki Batı Gürcistan’ı kastediyordu, benzer ayırım Gürcü yazılımında X-XI Yüzyıldan sonra karşımıza “zemo (üsst-yukarı)” ve “kvemo (alt-aşağı)” Gürcistan olarak çıkıyor. Bunlardan ilki Doğu Gürcistan’ı, ikincisi ise Batı Gürcistan’ı ifade eder. Aynı zamanda önemli başka bir şey de Katolik piskoposun “iki Gürcü krallığının” adından söz etmesi olup Gürcistan’ın bu iki bölgesi henüz çok yeni birleştiği için böyle söylemesi doğaldı. Yani Geraldi Gürcistan’ın bu iki parçasının tek bir krallık olarak birleştiğini iyi biliyor. Onun bahsettiği valiye gelince aynı zamanda “tüm Gürcistan’ın ordu komutanıdır” dediği kişi gerçekten de Kral V. Giorgi “brtskinvale” (görkemli-parlak) nin Batı Gürcistan ordusunun idaresini tekrar teslim ettiği büyük Eristavi I. Mamia Dadiani’dir (1323-1345) [7] . Dadini soyunun bu yetkisi XII. Yüzyıldan beri vardı.
Dördüncü konu da Sokhumi’deki etnik yapıdır. Mektuptan anlaşıldığına göre o zamanki Sokhumi Kartvel şehridir ve dolayısıyla çoğunluğu Kartvel’ler (Laz-Gürcü) oluşturmaktadır. Gereldi’nin kendisi “haftasonları bazı fakir Kartvellerden (Laz-Gürcü) yardım aldığını” söylüyor. Geraldi’nin anlattığı dönemde Müslüman vatandaşlar ve Yahudiler de Sokhumi’de yaşarken Abaza-Apsua grupları değil Sokhumi’de, Abkhazeti’nin hiçbir yerinde o dönemde yaşamadığı için doğal olarak mektupta yerlerini alamamışlar.
Aynı zamanda yine Geraldi’nin vediği bilglerden anlaşıldığına göre Eristavi I. Mamia Dadiani sadece Latinlerin şehre yerleşmesi ve ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi ile ilgilenmiyor yerli Katoliklere mezar yeri vermesi (halkın o kadar da memnun olmamasına rağmen) de onun batılı devletlerin özellikle Filistin’in özgürleştirilmesi için yaptığı savaşa katılmaya hazır olduğu gerçeğini onaylıyor. Bu konudaki tüm ayrıntılar Gürcistan Kralı V. Giorgi ile Fransa Kralı VI. Philip arasında geçen mektupta daha detaylı şekilde görülüyor.
Mısır Sultanlığının Karadeniz kıyılarına ilgi duymaya başlamasından sonra onların liderleri Bizans İmparatorluğu ile ve Altın Ordu Devleti ile yakın ilişkiler kurdular. Gürcistan da önemli bir yerde idi ve doğrusu bu dönemde yükselme devrini yaşıyordu, doğal olarak Mısırın Gürcistan’a ilgisi daha da arttı. İlişkiler özellikle V. Giorgi’nin tahta çıkmasından sonra derinleşti. Bu dönemin Arap kaynaklarında Gürcistan hakkında yazılmış çok bilgi mevcuttur. Özellikle tarihçi ve gezgin İsmail Ebu’l Fida’nın (1273-1331) Sokhumi’yi bir Gürcü şehri olarak anlattığı coğrafik kayıtları ilginçtir [8]. Dolayısıyla Ebu’l Fida da Geraldi’nin verdiği en önemli bilgiyi, Sokhumi’nin Kartvel (Laz-Gürcü) kenti olduğunu onaylıyor.
O dönemde Sokhumi kenti Poti ve Batum’la birlikte Dadiani’lerin yönetimi altındaydı. Bu şehir ise denizyolu güergahında idi. Bu sülale (Dadianiler) hakkında Arap tarihçilerin çalışmalarında birçok bilgi verilmiştir. XIV. Yüzyılın Arap bilgini El-Muhibbi kendi ansiklopedisinde “Gürcülerin iki kralı var, bunlardan biri Tiflis’i yöneten Davit, diğeri Sokhumi ve Abkhazları yöneten Kral Dadiani’dir… diye yazıyor ve ekliyor “büyük Allah onun büyük krallığını yüceltiyor, O görkemli ve cesur, şövalye ve inançlı, Hıristiyanlık inancını yücelten, haçın koruyucusu, Hıristiyanlığın gururu, Abkhaz, Kartli (Doğu Gürcistan) ve Curcaneli (Kakheti ve Güneydoğu Gürcistan) kralı, hükümdar, sultanların dostu. Tüm bu ünvanlar Gürcü Kralına aittir” [9].
El-Muhibbi Dadiani’den kral olarak söz ediyor. Doğal olarak o kral değildi, kraldan ziyade Eristavlar Eristavı idi fakat onun bu şekilde kral olarak anılması o dönemde Dadidani asilzade soyunun özel yetkilere sahip olması ve neredeyse tüm Batı Gürcistan’ın onların yönetiminde olmasındandır. Şunu belirtmek gerekir ki Dadiani’lerden birçok batılı kaynakta kral olarak bahsedilmektedir. Ebu’l Fida’nın bahsettiği Davit, Kral V. Giorgi’nin varisi IX. Davit’dir (1346-1360). IX. Davit döneminde Gürcistan’ın doğu ülkeleri ile ilişkileri derinleşmiş olup o aynı zamanda 1354 yılında Eristavi II. Giorgi Dadiani’ye (1345-1384) Sokhumi’de Cenevizlilere koloni kurma yetkisini veren kral [10] olup Ceneviz kolonisinin ilk temsilcisi olarak da Pietro Di Ambrossini’nin atanmış olduğu görülüyor [11]. Dolayısıyla Dadidani Cenevizliler tarafından ödenen vergilerin de dâhil olduğu geliri yöneten kişi de olunca bu durum onun etkisini daha da artırdı. Aynı zamanda Arap yazar Gürcistan Kralının ünvanlarını sayarken onun kral olduğunu söyleyip “Abkhaz, Kartli ve Curcaneli (Kakheti ve Güneydoğu Gürcistan)’ın gururu” diyor.

Dolayısıyla yazar o dönemin Gürcü yazılı kaynaklarındaki bilginin aynısını veriyor, dönemin Gürcü kaynakları da Gürcü Krallıklarının birleşmesi sonucuna oluşan birleşik ülkenin krallarından bu şekilde söz eder. Abkhazta mepe (Abkhaz kralı) tüm Batı Gürcistan’ın kralını ifade ediyordu (o günkü Kartvel Abkhazların bugünkü Abkhazlar ile hiçbir alakası yoktur), Gürcü (Kartvel) Krallığı Tao-Klarceti Gürcü Devleti idi ve bu krallık Batı Gürcistan’daki Kartvel Krallığı olan Abkhazeti Krallığı ile X. Yüzyılda birleşti, sonrasında ise tüm Kartvel (Gürcü) toprakları tek devlet çatısı altında birleşti. El Muhibbi’nin belirttiği gibi “bunların tamamına birden Gürcü Kralı” deniyor. Dolayısıyla hangi devletten söz ediyoruz ve o eski Abkhazların kim oldukları bu kaynaklardan da iyi görülüyor. Şunu ifade etmek gerekir ki XIV. Yüzyılın Avrupa menşeli haritalarında Gürcistan Krallığının beş haçlı bayrağı tam olarak Tiflis ve Sokhumi üzerinde dalgalanmaktadır [12].

El Muhibbi’nin verdiği bilgileri aynı şekilde El-Kaşkaşi’nin ansiklopedisi de veriyor (1355-1418). O da şunu ifade ediyor “Gürcülerin iki kralı var, onlardan biri Tiflis’i yönetiyor, El-Muhibbi’nin dediği gibi onun adı Davit’dir, yine ikincisi Sokhumi ve Abkhazları yönetiyor-burası Kırım denizinin güney taraflarında yer alan iki şehirden oluşur… Buranın yöneticisine Dadiani deniyor” [13] .
Yani tüm Batı Gürcistan’ı, Sokhumi kentini ve bugünkü Abkhazeti Bölgesinin tamamını, yine Gürcistan Krallığının sınırı olan Abkhaz isimli kenti-ki bu o dönemin Nikopsia kenti olmalıdır (bugünkü Tuapse yakınlarında) Gürcistan Krallığının Doğu Karadeniz’deki en uzak noktasına kadar Eristavi Dadiani yönetiyor [14]. Aynı zamanda ifade edilmesi gerekir ki Batı Gürcistan’daki Eristavilerin çoğu Dadiani’ye bağlı olup bu eristaviler arasında Abkhazeti Prensi Şervaşidze de vardı. Şervaşidze’nin hâkimiyeti altındaki topraklar bugünkü Abkhazeti’nin dışında kalan ve bugünkü Khosta’dan Nikopsia’ya (Nikopsia-Gürcistan Karallığının sınırı) kadar olan bölge idi. Yine Rioni nehrinden Mdzimta Nehrine kadar olan bölge doğrudan Dadiani’ye bağlıydı. Abkhazeti Prensliğinin topraklarının yaklaşık olarak başladığı noktanın Khosta olduğu Avrupalı kaynaklarda ve haritalarda onaylanmaktadır [15][16][17][18][19].

Etnik yapıya gelince, yabancı kaynaklarda o dönemin Abkhazeti Bölgesinin etnik yapısı hakkında çok açık biçimde perspektif sunan çok ilginç bilgiler bulunuyor. Cenevizliler 1354 yılında Gürcistan sınırları içinde ticaret kolonisi kurma yetkisi almış olmasına rağmen onların yerel halkla ilişkileri pek de iyi değildi ve içten içe problemler patlak veriyor, gerçekte Cenevizliler anlaşmazlıklardan imtina ediyor fakat bazen alevlenen tartışmaların sönümlenmesi zor oluyordu. Örneğin Sebastapol (Sokhumi) Katolik Piskposu 1414 yılında Roma’ya Papaya gönderdiği mektupta şimdiki Gantiadi’de (Lo Laiazo) yerli Megrel köylülerin Cenevizlilere mezarlık yeri seçme izni vermediğini böylece Katoliklerin mesihi yükseltmesine engel olduklarını yazıyor [20]. Bu bilinen bir durumdur, Geraldi 100 yıl önce de benzer bir problemi yazmıştı, bu kez de Cenevizlilerin yerel halkla problemi var fakat ilginç olan şu ki bugünkü Gantiadi bölgesinde Megrel köylüler var. Bu, o dönemde sadece yabancı kaynaklarda birçok defa Gürcü kenti olarak bahsedilen Sokhumi’nin değil aynı zamanda tüm Abkhazeti’nin Kartvel (Laz-Gürcü) nüfustan müteşekkil olduğunun tartışmasız bir belgesidir. La Laizo denen noktaya gelince, burası Avrupalıların haritalarında Laiazo//Aiaco//Aiazo//Layazo//Laiaco olarak yazılmıştır, bugünkü Khosta (haritarda Costo/Gusto/-Costa/Chasto) ile Gagra (haritalarda Cacary//Chachari//Cacar//Chatari) arasında ve yine Costo ve Aiazo arasındaki bölge o dönemin Abkhazeti ile Samegrelo Prenslikleri arasındaki sınırı oluşturan yerdir. [21]. Abkhazeti Prensinin (Eristavi) kendisi de Samegrelo’yu yöneten Eristavlar Eristavı Dadiani’nin idaresi altında idi. Abkhazeti Prensliği halkına gelince; o zamanki Abkhazeti günümüz Abkhazeti sınırlarınının dışında idi. Abkhazeti toprakları Nikopsia’dan (Tuapse) Mdzimta Nehrine kadar olan bölge idi halkı da etnik olarak birbirleri ile akraba olan Ciket-Abaza gruplarından oluşuyor ve onlar Eristavi Şervaşidze tarafından yönetiliyordu. Şervaşidze’nin kendisi ise Dadiani’nin yönetimi altında idi.
Bu bölgede bu dönemde gelecekteki siyasi gelişmeleri ve aynı zamanda etnik yapıyı tamamen değiştiren süreç başlamaktadır.
XIII. Yüzyılda Kuzey Kafkasya’da yaşayan kabilelerin yerlerinden hareket etmesine sebep olan yıkıcı Moğol-Tatar baskınları ile bağlantılı olarak bu sürecin ilk etabı başlamaktadır. Tüm bunlar Gürcisan’da Moğol istilasının olduğu dömene denk geldi ve Gürcü Devleti Moğol istilası yanında bir de Gürcistan’ a sığınan Oset kolonizasyonlarının anti-Gürcü faaliyetlerinin tüm yıkıcı acısını da tattı. Bu dönemde Kuzey-batı Kafkasya’da da ilginç gelişmeler olmaktadır. Kuban havzasından Abaza-Adige kabilelerinin Karadenizin doğu kıyılarına inişi gerçekleşiyor. Abaza-Adige kabilelerinin Karadeniz kıyılarına yayılmasına XIII-XIV. Yüzyıllarda maruz kalan ise sonuçta daha önce bahsettiğimiz Nikopsia’dan (Neçeptsukho) başlayıp Mdzimta Nehrine kadar uzanan Gürcistan’ın en uçtaki bölgesi Abkhazeti Prensliği oldu. Ancak, Eristavlar Eristavı Dadianiler onları birkaç kez geri gönderdi. Gürcistan’ın yeniden birleşmesinin ardından (1329 yılı) bu süreç Abkhazeti’de de durdu ve aynı zamanda Şida Kartli bölgesindeki Oset işgalci grupları da imha edildi.
Bu süreç Cenevizlilerin burada bulunduğu döneme denk geldiği için Ceneviz kaynaklarında tüm bu konular hakkında bilgiler mevcuttur, Ceneviz tarihi kayıtlarında ve kartografik kaynaklarında tüm bunlar yansıtılmıştır. Örneğin 1360 yılına ait Ceneviz haritasında bugünkü Kodori’nin kuzeyinde işaretlenmiş olan bir bölge için şöyle yazıyor: “göçebe Abaza kabilelerinin geçici konaklama yeri, onlar buradan Avogazia topraklarına geçiyorlar” şaşırtıcı olan şu ki “Avogazia” Abkhazeti’dir yani o dönemde halkının çoğu Kartvel (Laz-Gürcü) grupları olan Gürcistan topraklarıdır. Yine bu göçebe Abaza grupları gerçekte bugünkü “Abkhazların” ataları olup o dönemde Kuzey Kafkasya’da Kuban Bölgesinde yaşıyorlardı. Aynı kaynaklarda “Abzoe” yazısı da ifade edilmiş olup Abaza-Apsuva grupların bu bölgesi tam olarak Kuban Bölgesinde yer almaktadır. Bunun dışında sonraki zamanlara ait Avrupa haritalarında Kuban havzasında ACUA noktası Abaza Bölgesinde (ABACVAS REGI) işaretlenmiş olup bu ismi bugün Sokhumi kenti için kullanıyorlar. Buradan Abaza-Apsuvaların ilk yaşadıkları bölge ve onların daha sonra Gürcistan topraklarına kolonizasyonu açıkça görülüyor [22][23][24].

Bunun dışında Gürcistan Krallığına bağlı Abkhazeti Prensliği içine giren Ciketler bu gruplarla genetik olarak da dil olarak da akrabadır.
Ciketlerin Gürcistan’ın başka kesimlerine saldırıları ve kolonizasyon süreci Gürcistan’a Moğolların geldiği dönemde başlamıştır, ancak Gürcistan Kralı Davit Narin döneminde bu geniş kapsamlı değildi çünkü Davit Narin Batı Gürcistan’da durumu toparlamıştı. Doğu Gürcistan’da ise Osetlerden dolayı durum farklı idi. Birleşik Gürcistan döneminde ise tüm bu süreçler minimum düzeye indirildi. Ancak Timurleng’in Gürcistan’ı istila etmesinden sonra bu süreç yeniden başladı. Orta Asyalı hükümdar 1386-1403 yılları arasında Gürcistan’ı sekiz defa istila etti, ülke çok fazla kurban verdi, ekonomi tahrip oldu, nüfus azaldı, her türlü tarımsal üretim bitti, şehirler ve kaleler yıkıldı. Ancak Timurleng Batı Gürcistan’ın büyük bölümünü egemenliği altına almayı başaramadı. Bu gelişmelerin olduğu zamanda Abaza-Ciket gruplar Kuzey-Batı Gürcistan’da aktif hale gelmiştir. Onları nötrleştirmeyi Eristavlar Eristavı I. Vamek Dadiani (1384-1396) üstlenmiş olup Khobi Manastırındaki yazıt VIV. Yüzyılın sonunda Gürcistan’ın kuzeybatısında ve Karadeniz kıyılarında neler olduğunu açıkça gösteriyor:
“Tanrının adıyla Ersitavlar Eristavı ve silahlı birliklerin komutanı I. Vamek Dadiani ve onun oğlu Eristavi Giorgi Dadiani…, Sonuçta onlarla savaşmak için Ciketi’ye gitti, onlar inançsız ve haindiler, onları yendi ve kolay ulaşılan veya erişilmez yerlerdeki tüm kalelerini tahrip etti. Zor kullanarak her şeyi ele geçirdi ve onlar arasında Ciketi’nin erişilmez sahibini de yakaladı. Esir aldıklarını getirdi, diğerleri kaçtı. O zaman mermer sütunları ve karoları da oradan getirip kendi soyunun mezarını bezedi. Asırlarca anılsınlar” [25].

Yani kaynağa göre I. Vamek Dadiani tüm Karadeniz kıyılarına yürüdü, onların erişilmez konumdaki ve kolay ulaşılan tüm kalelerini yıktı, bunlar arasında Ciketi’nin sahibinin erişilmez kalesi de vardı, yine Ciketi’de bulunan mermer sütunları Khobi manastırına getirdi ve Dadianilerin kabrini bezedi. Khobi Manastırında Ciketi’den getirilmiş mermer sütunların bugün de el değmemiş halde durduğunu belirtelim.
Böylece XIV. Yüzyılda Ciket-Abaza gruplarının bugünkü Abkhazeti’ye yerleşme çabası başarısız oldu.

Aynı şekilde şu önemli gerçeği de belirtmek gerekir. I. Vamek Dadiani, Gürcistan Kralının izni ile Tskhumi’de (Sokhumi) gümüş para basıyordu, bu paraya Gürcistan’da “Tskhumuri tetri” deniyordu [26]. Cenevizliler bu madeni paraya “Savastapol Aspra” diyorlardı [27]. Bu madeni paralar 1386 tarihli Kapa belgelerinde anlatılmakta olup o belgelerden anlaşıldığına göre bu para aynı yılın Altın Ordu Devleti parasından daha fazla miktarda gümüş içeriyordu. Bu paranın basılmasının bir amacı Gürcistan yönetiminin kendi idaresi altındakilerin Karadeniz’de ticaretini kolaylaştırma gayreti idi.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir:
1.Tüm XIV. Yüzyıl bounca bugünkü Abkhazeti’nin tamamı, Sokhumi kenti olduğu gibi Gagra bölgesi de dahil olmak üzere Dadiani’lerin yönetimi altında idi ve bu prensliğin halkının etnik yapısını Kartvel’lerin (Laz-Gürcü) oluşturduğu birçok farklı kaynak tarafından onaylanmaktadır;
2. Abaza-Apsuva gruplarının bugünkü Abkhazeti Bölgesinde hiçbir izleri yoktur, tam tersine Avrupalı kaynaklar onlardan Kuzey Kafkasya’dan Gürcistan topraklarına gelen göçebeler olarak söz etmektedir;
3. Timurleng’in Gürcistan’ı istilasına kadar olan dönemde Abaza-Ciket saldırıları aralıklı idi, ancak XIV. Yüzyılın sonunda çoğalınca krallık sağlam tedbirler almak zorunda kaldı, dolayısıyla Eristavlar Eristavı Dadiani büyük bir ordu ile onların üzerine yürüdü ve başarılı da oldu, tüm kalelerini yıktı ve onların kolonizasyonunu uzun süre için engellemiş oldu.
4.Belgelerden görüldüğüne göre o dönemde bugünkü Abkhazeti Bölgesinde feodal düzen hâkimdi, Hıristiyanlık inancı hâkimdi ve tarımsal üretim etkindi, sonraki dönemlerde ise Abkhazeti (Abaza-Apsuva kolonizasyonu sonrası) tamamen farklı yapıdadır.
5.Kartvel (Laz-Gürcü) halk ile Ciket-Abaza kabileleri arasındaki sınır Mdzimta nehrinden geçer ve bu tarihi kaynaklar tarafından onaylanmaktadır.
Onise Gelaşvili
Kaynakça:
[1] The Georgian Chronicles,Volume II; p-207-208 (Ge)
[2] The Georgian Chronicles,Volume IV; p-801 (Ge)
[3] The Georgian Chronicles,Volume IV; p -257-258, 801-802
[4] J. Richard. La Papante et les missions d'orient an moyen age, XIII-XV s. Roma, 1977; p- 178
[5] Abhandlungen der Historischen Classe der Königlich Bayerischen ..., Volume 7 ;p-103
[6] Charles Verlinden . L'esclavage dans l'Europe médiévale. Tome II ; p- 900 ;901 ;905 ;906 ;910
[7] Wilhelm von Heyd.Histoire du commerce du Levant au moyen-âge ;Leipzig ;1936
[8] Géographie d'Aboulféda; traduite de l'arabe en français, et accompagnée de notes et d'éclaircissements par M. Reinaud ; Tome II, première partie Paris 1848 ; p - 40
[9] XIV-XV. Yüzyıl Arap Tarihçilerin Gürcistan hakkında verdiği bilgiler (El-Umar; El Muhibbi; El Kaşkaşi), Tiflis – 1988; Sf: 53
[10 ] Marino Sanuto, I Diarii, vol. 8 Venezia, casa editoriale Italia; Editore: Guglielmo Berchet 1879
[11] Gheorghe I Brătianu - Actes des notaires génois de Péra et de Caffa, de la fin du XIIIe siècle ; Bucarest : [s.n.], 1927; p-177
[12] Angelino Dulcert, Carte marine de la mer Baltique, de la mer du Nord, de l'Océan Atlantique Est, de la mer Méditerranée, de la mer Noire et de la mer Rouge, 1339
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b5901183k/f1.zoom
[13] XIV-XV Yüzyıllar Arap tarihçilerinin Gürcistan hakkında verdiği bilgiler (El-Umar; El-Muhibbi; El-Kaşkaşi) Tiflis 1998; Sf-728
[14] Tamaz Beradze, XIII-XIV. Yüzyılda Gürcistan’da Deniz Ticareti TSU- Sf-29
[15] Atlas nautique de l'océan Atlantique Nord-Est, de la mer Méditerranée et de la mer Noire/Gratiosus Beninchasa
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b59011091/f6.zoom.r=Atlas+nautique+de+la+mer++mer+Noire.langEN
[16] Atlas nautique de l'océan Atlantique Nord-Est, de la mer Méditerranée et de la mer Noire] / Gratiosus Benincasa
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b5901110p/f6.zoom.r=Atlas+nautique+de+la+mer++mer+Noire.langEN
[17] Atlas nautique de l'océan Atlantique Nord-Est, de la mer Méditerranée et de la mer Noire] / Gratiosus Benincasa
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b55000050r/f6.zoom.r=Grazioso+Benincasa.langEN
[18] Portolan Chart of Europe Showing the British Isles part A0.The British Library
http://www.bl.uk/onlinegallery/onlineex/unvbrit/p/zoomify82767.html
[19] Atlas de cartes marines de la Méditerranée et de la mer Noire/ Portulano italiano: 1470-1482 (Membran.)
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b55002485f/f3.zoom.r=Grazioso+Benincasa.langEN
[20] Marino Sanuto, I Diarii, vol. 8 Venezia, casa editoriale Italia; Editore: Guglielmo Berchet 1879
[21] Fragment de la carte marine de Fréduce d'Ancone, tirée de la Bibliothèque de Wolfenbuttel / J. Potocki/Mer Noire -- Cartes nautiques -- 13e s.-14e s. http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b84464984/f1.zoom.r=Carte%20%20%20de%20la%20Mer%20Noire.langEN
[22] Battista Agnese, Portolan Chart of Europe Showing the British Isles. 1540 The British Library
http://www.bl.uk/onlinegallery/onlineex/unvbrit/p/001add000021592u000070v0.html#sthash.HVnEm2jx.pOlumZeK.dpuf
[23] Il designo della prima parte delasia... / Giacomo di Gastaldi ; Fabio Licinio f. Bibliothèque nationale de France, GEDD-655(77RES)
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b550045073/f1.zoom.r=Giacomo%20Gastaldi.langEN
[24] La descrittione della prima parte dell'Asia... / di Jacopo Gastaldi, ... ; Restituita da Antonio Lafferi... ; Jadobus Bossius Belga incidebat Gastaldi, Giacomo 1561
http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b55000020h/f1.zoom
[25] Ekvtime Takaişvili “Samegrelo’ya Arkeolojik Gezi – Eski Gürcistan; III. Cilt; Tiflis 1913-1914; sf. 132-133
[26] David Kapanadze. Georgian Numismatics. Tbilisi., 1969, p. 174 (Ge)
[27] Michel BALARD. La Romanie génoise (XIIe -début du XVe siècle). ;p 608
Çeviri: İlker Şahin
|